Sunday, April 15, 2007

Kenan Sofuoğlu ilk cepte



Kenan Sofuoğlu ilk cepte
2007 Dünya Süpersport Motosiklet Şampiyonası'nın 4. ayağı İspanya yarışının sıralama turlarında en iyi zamanı elde eden Türk pilot Kenan Sofuoğlu yarışa ilk sırada başlayacak.



Kenan Sofuğlu, 2007 Dünya Süpersport Motosiklet Şampiyonası'nın 4. ayağı İspyanya yarışına ilk sırada başlayacak.

Türk pilot, Valencia Pisti’nde yapılan sıralama turlarında 1.37.521’lik derecesiyle ilk sırayı elde etti.

Kenan’ı, 1.37.729’luk derecesiyle Japon Katsuaki Fujiwara takip ederken yarışa üçüncü sırada 1.37.885’lik derecesiyle Avustralyalı Kevin Curtain başlayacak

Valencia’da yapılacak yarış öncesi, Kenan Sofuoğlu 70 puanla en yakın rakibi Japon Katsuaki Fujiwara’nın 27 puan önünde genel klasman birinci sırada bulunuyor.


Thursday, March 29, 2007

Bu da futbol anketi

Bu da futbol anketi

Anket moda ya; bir mini anket de ben yaptım: Konu, Atina zaferi.
Soru; "Sayın Başbakan'ın her türlü devlet geleneğine aykırı olarak kurumun başındaki Ulusoy yerine kurumun çalışanı Terim'i tebrik etmesi doğru mu"?
Bizim bildiğimiz toplum düşmanı bir suçluyu bir polis yakaladığında, Emniyet Genel Müdürü, İçişleri Bakanı kutlanır, polis ödüllendirilir.
Devlet çarkı böyle dönmektedir.
Halk başka... Bakan'dan şikayet ederek polisi omuzlara alabilir veya yakalanan suçluya ağıt yakabilir dileyenler.
Ama "tepe"de kurallar bellidir.
Dolayısıyla, bir bay-pass söz konusu bu durumda.
İlahi adalete iman edenlerin adalet terazisi şaşmış olabilir mi acaba?
* * *
İnanır mısınız, seçim anketlerinden daha akıl karıştırıcı çıktı sonuçlar.
"Haluk diye bir adamı yok saymış, çok iyi olmuş".
"Ne yani, Terim tebriki hak etmedi mi"?
"İşte iktidarın adaleti"!
"Şu hükümete aslanlar gibi direnen ve gol üstüne gol atan bir tek Haluk Ulusoy vallahi".
Üslubu bozuk olanlar da vardı tabi... Yazamadım.
* * *
Şimdi rastgele denekli dar bölge anketimin analizini yapalım:
Federasyon konusunda resmen bölünmüş kıymetli halkım!
En azından Moda semti bölünmüş.
İşin hakkını, hukukunu, adaletini, geleneğini arayan yok... Hükümet ve Ulusoy olarak saf tutmuşlar. İktidara karşı olanlar Haluk Bey'i yere göğe koyamıyorlar. İktidarı benimseyenler, Ulusoy'a yarar diye neredeyse Atina zaferini yok sayacaklar.
* * *
Ben anket yapıyorum; sayın Ulusoy yapmıyor mu sanıyorsunuz?
O da yapmış, verileri almış olmalı.
Baksanıza siperinden çıkıp "Ya Allah" diye üzerine yürüyor iktidarın.
Hafiften dalgasını geçiyor; "Lig şampiyonluğunda da başkanların yerine Zico, Gerets, Tigana'yı arayıp kutlarlar her halde" diye.
Futbol böyle bir şey işte.
Yeterince ciddiye alınmayıp futbol üzerinden gerçek niyet ve ilkelerini açık edenler, siyasetçiyse siyasetlerine, iş adamıysa işlerine zarar veriyorlar.
Siyasetle alakası olmayan Haluk Ulusoy gibi futbol adamlarına iktidara kafa tutacak kadar büyük bir siyasi güç armağan ediyorlar.
* * *
Şimdi... Seçim anketi ile siyasi değerlendirmeler yapanlara bir tavsiyem var:
Haluk Ulusoy faktörünü unutmasınlar.
Gelecek günlerde, bu dengesiz ve gereksiz kavga kamuoyunu çok meşgul edecek çünkü.
2008'in kaymağını Ulusoy'a yedirmemek isteyen Hükümet, Federasyondaki operasyon için elini çabuk tutmaya çalışacak... Hata üstüne hata yapacak.
Futbolda hata, gol yemek demek.

Es geçmeyin bu çağrıyı

Beşiktaş Başkanı sayın Yıldırım Demirören'in yönetiminden hoşnut olmayabilirsiniz...
Del Bosque'ye ödenmesi gereken tazminata kızabilir, Tigana'yı bezdirmek için tercümanını değiştirmeye varan tasarruflarını ayıplayabilirsiniz.
Yöneticiye sansür uygulamasını ve ekranda sesini kestirmesini despotluk olarak görebilirsiniz.
Yönetici-futbolcu-teknik direktör üçgenindeki gerilimden yola çıkarak "dizginleri elinden kaçırdığını" söyleyebilirsiniz.
Bir sürü haklı serzenişiniz olabilir.
Ama... "Futboldaki şiddet ancak başkanların bir araya gelmesi ile önlenebilir" cümlesini ayakta alkışlamaktan kendinizi alabilir misiniz?
Açık açık söyledi sayın Demirören:
"Biz başkanlar itişirken, taraftarlardan nasıl dostluk gösterileri bekleriz"...
Tebrik ederiz...
Üstelik düğünde bile aynı masaya oturmayan bir Fenerbahçe Başkanı'na rağmen böylesine bir çağrı yapmak her babayiğidin harcı değildir. Yüreğinden inanması lazım gerekliliğine.
* * *
11 Nisan'da Beşiktaş-Fenerbahçe...
Sayın Aziz Yıldırım, İnönü'ye giderse, kucak açmaya hazır Beşiktaş Başkanı.
Gerisi çorap söküğü.
Sizler... Ey futbol şiddetinden şikayet edenler...
İşte elini uzatan bir camia var.
Zorlayın koşulları. Rica edin, şantaj yapın, başkanınızın arkasından itin... Ne yaparsanız yapın ama bir araya getirin liderleri.
Vali'den tribündeki çocuğunu merak eden anneye kadar; herkes.
Çukurova Ünivesitesi'nde ''Tribünler her zaman hakemlere karşı kışkırtılmaya hazırdır. Bunu, en çok kulüp başkanları tetikliyor'' diyen FIFA kokartlı Selçuk Dereli de dahil, hepiniz bastırın...
Öyle bastırın ki, bu kez de fırsat kaçarsa, şiddetten şikayetin ikiyüzlülük olduğu iyice ortaya çıksın.
Az buz şey mi?.. Meçhul hastalık tedavi edilemezse bile teşhis konsun bari.
Şiddetten nemalananlar kimlerse, anlaşılsın.
"Kucaklaşma" ya da "Gerçeğe ulaşma" için fırsat yaratan sayın Yıldırım Demirören'i beğensek de beğenmesek de müteşekkir olmamız lazım.


En büyük kim?

Ricardinho ile Alex'in kariyerleri haşmetli...
Ben inceledim; hangisinin daha büyük futbolcu olduğuna karar veremedim.
Zaten kimin umurunda kariyerleri.
"Hareket" ve "bereket" önemli.
Mona Lisa tablosunun tarihi ve fiyatına yaklaşan yok ama sahaya koysan maç alabilir mi?

RICARDINHO

Brezilya Milli Takımı ile 2002 FIFA Dünya Kupası Şampiyonluğu
1998, 1999 (SC Corinthians), 2004 (Santos FC) Brezilya Lig Şampiyonluğu.
1995,1996, 1997 Paranaense Ligi Şampiyonluğu Paran Clube ile.
1999, 2001 Paulista Şampiyonası Şampiyonluğu Sport Club Corinthians Paulista ile.
2000 FIFA Kulüpler Dünya Şampiyonası Şampiyonluğu, Corinthians Paulista ile.
2002 Brezilya Kupası Şampiyonluğu, Sport Club Corinthians Paulista ile.
Rio-Sao Paulo Turnuvası Şampiyonluğu, Sport Club Corinthians Paulista ile.
1996, 2000 ve 2004'te üç kez Brezilya Gümüş Top ödülü.






ALEX

1996 Toulon Turnuvası Şampiyonluğu (Brezilya Karması).
Sociedade Esportiva Palmeiras'da oynarken 1998 Brezilya Kupası Şampiyonluğu 1998 Mercosul Kupası Şampiyonluğu, 1999 Copa Libertadores Şampiyonluğu.
1999 ve 2004 Copa America Şampiyonluğu, 2000 Pre-Olimpik ve Rio- Sao Paolo Şampiyonluğu.
Cruzeiro Esporte Clube'de oynarken 2003 Mineiro Şampiyonası Şampiyonluğu, 2003 Brezilya Kupası Şampiyonluğu, 2003 Brezilya Ligi Şampiyonluğu, 2004 Mineiro Şampiyonası Şampiyonluğu.
2004-2005 Türkiye Ligi Şampiyonluğu (Fenerbahçe).
1999 Uruguay'ın El Pais Gazetesi tarafından Amerika kıtasının ideal onbirine girdi ve IFFHS tarafından dünyada yılın 3. en çok gol atan oyuncusu seçildi.
2003 Uruguay'ın El Pais Gazetesi tarafından Amerika Kıtası'nın ideal onbirine, Brezilya futbol dergisi Placar tarafından Brezilya Ligi'nde yılın oyuncusu seçildi ve Altın Top Ödülü aldı.

Sunday, March 25, 2007

Keyif budur, gurur bu...

Keyif budur, gurur bu...
Oynayanı, oynamayanı ile bu oyuncular milli takıma verilebilecek en büyük katkıyı sağladılar. Yıllardır anlatmaya çalıştığımızı yaptılar.


Yunanistan deplasmanından alınabilecek en mutlu skoru alan takıma da, teknik kadroya da, emeği geçen herkese de sonsuz teşekkürler. Moral çöküntü yaşayan ülkemiz futbolunu kendine getirecek bir sonuç oldu.



Ve bence, en az skor kadar kıymetli bir olay daha var, Yunanistan maçında yaşanan. İlk 11’imizde bir Kayserisporlu, bir de Sivassporlu yer alıyordu. Sakatlanan İbrahim Üzülmez’in yerine bir de Antalyasporlu dahil oldu oyuna. Kenarda bir Erciyessporlu ile bir Sivassporlu daha forma için şans bekliyordu. Ve oynayanı, oynamayanı ile bu oyuncular milli takıma verilebilecek en büyük katkıyı sağladılar. Yıllardır anlatmaya çalıştığımızı yaptılar. Yüzümüzü kara çıkarmadılar.



Türk futbolunu 4 büyükler olarak ezberlemememiz gerektiğini, Türk futbolunun gözden kaçırdığımız bir çok değeri olduğunu, bu oyuncuları da milli takım forması altında kazanmamız gerektiğini yazıp duruyoruz. Hatta bunun Süper Lig ile de sınırlanmaması gerektiğini, Lig A’yı da bu kapsamda değerlendirebileceğimizi söylüyoruz. Ersun Yanal’dan en büyük beklentimiz ve sonrasında en büyük hayal kırıklığımızın da bu olduğunu tekrarladık durduk. Fatih Terim’i de bu görev döneminin başlarında, Türk futbolunun bu madenini görmezden geldiği için eleştirdik. Şükür geldiğimiz nokta ortada. 18 kişilik kadroda aktif 5 Anadolu takımı topçusu, en üst düzeyde görev alabilecek konumdalar. Belki sakatlıklardan oldu bu, belki bilinçli bir seçimdi ama Türk futbolseverleri bu oyuncuların da milli takım için var ve hazır olduklarını görebildilerse ne mutlu bize.



Şundan emin olabilirsiniz mesela; dün maçı seyreden ve futbolu yakından takip ettiğini düşünenler arasında binlerce kişi vardı Volkan Yaman adını daha önce duymamış olan. Hatta sanırım bunlardan biri de Ersin Düzen’di, zira ilk milli maçı deyip durdu, Belçika ile oynanan hazırlık maçında Volkan’ın ilk 11 çıkmışlığını atlayarak. Ve hep beraber ağlaşıp duruyoruz, bek sorunumuz var diye. İşte size aslanlar gibi sol bek. Teşekkürler Yılmaz Vural, teşekkürler Fatih Terim.



Eksik, sakat meselesi her yerin meselesi olabilir ama kaynağı sonsuz ve sınırsız olan milli takımın meselesi olamaz. Nitekim olmadı da. Mesele eksik ya da sakat olanlar değil, doğru takım kimyasının oluşturulabilmesiydi. Teknik heyet de bunu başardı.



Sahada ekstra işler yapan adamlar vardı, altı çizilmesi gereken. Mesela takımı gayet güzel yönlendiren, tam bir orta saha patronu görüntüsü veren Tümer Metin. Mağlup olduğumuz anlar başta olmak üzere hep ağırlığını hissettirdi. Sabri Sarıoğlu, bitmek tükenmek bilmeyen enerjisi ve sağ kanatta Hamit ile ortaya koydukları uyumlu futbol ile yıldızlaşan isimler arasındaydı.



Gökhan Zan, sağlığı el verirse dünya futbolunun önemli stoperleri arasına adını yazdıracak, ülke futbolunun en önemli altyapı kaynaklarından biri olan Çanakkale Dardanelspor mezunu büyük yetenek.



Ve sağolsun Nikopolidis, Yunan milli takımının tecrübeli ve başarılı kaptan kalecisi. Takımı Avrupa Şampiyonu yaparken ortaya koyduğu performans hatıramızda hala ama futbol böyle bir oyun. Çıkartabileceği iki topu kalesinde görünce kötü adam oluveriyor. Futbolun ve daha önemlisi kaleciliğin acımasızlığı bu olsa gerek.



Bir hususun altını çizmek istiyorum, teknik kadronun ve Fatih Terim’in başarısına işaret etmek için. Zaman zaman en acımasızca eleştiren arasında olduğum için, doğru gördüğümü yazmak da eleştirmek kadar görevim. Volkan Demirel, Gökhan Zan, Tümer Metin, Mehmet Aurelio, Sabri Sarıoğlu, Hakan Şükür… Bu oyuncular sezon başından bu yana kendi takımlarında bazen tartışılan, bazen yedek bırakılan, hatta bazısı kendi seyircisince ya da yöneticisi tarafından protesto edilen isimler ve 4-1’lik Yunanistan zaferinin en kıymetli oyuncuları. Fatih Terim hangi konularda kusurludur saatlerce tartışabilirim ama bazı oyuncuları kazanma konusunda istikrarını da takdir etmeden geçmeyelim.



Şimdi Norveç maçı, özellikle rakibimiz için çok hayati önem taşır hale geldi. Biz de bu galibiyetle ister istemez gevşeyeceğiz. Bu takımın yukarıda da bahsetmeye çalıştığım doğru kimyası, Norveç maçının da üstesinden gelebilecek kalitededir ancak… Maçı ciddiye almama tehlikesi ile topyekun bir mücadeleye başlamalıdır teknik heyet ve takımın Tugay, Emre Aşık, Hakan Şükür, Tümer Metin gibi deneyimli oyuncuları. Bir galibiyet de ordan gelirse, değmeyin keyfimize.

Sunday, March 18, 2007

Martin'in çocukları

Martin'in çocukları

9 Mart Cuma günü Şampiyonlar Ligi çeyrek final kuralarına konsantre olmuştu herkes. Özellikle de 3 yılda transfere 500 milyon euro harcayan Chelsea için çok kritikti Atina'daki eşleşmeler... Ligde Manchester'ın 9 puan gerisindeydiler ve Abramovich'in sezon sonunda yüzünü güldürebilecek tek şey, iki yıldır ulaşamadıkları Şampiyonlar Ligi şampiyonluğuydu.
Mourinho da erken kalktı cuma sabahı... Hayır, Atina'ya gitmek ya da kuraları televizyondan izleyip not almak için değil, 8 yaşındaki oğlu Jose Junior ve onun arkadaşlarıyla her cuma günü olduğu gibi evin arka bahçesinde top oynamak için. Mourinho'nun karısı getirdi yine oğlu ve 6 arkadaşını okuldan. Kaleleri taşlardan kurdular ve 4'e 4 ayrıldılar. Küçük Jose, babasına rakip oldu, her hafta olduğu gibi... Büyük Jose de beraberlik için oynadı, her zaman yaptığı gibi... Çünkü hiçbir çocuğun mağlubiyet üzüntüsünü yaşamasını istemiyordu.
Berabere bitti bu maç da... Büyük Jose vedalaştı Küçük Jose'nin arkadaşlarıyla ve sözleşti pazartesi günü okulda onları izlemeye gelmek için... Pazar günü Federasyon Kupası'nda karşılacakları Tottenham'ın koçu Martin Jol'sa, Londra'da sanat galerilerini geziyordu aynı saatlerde... "Martin'in çocukları daha büyük" dedi Jose, onu arayıp bulamayan basın mensuplarına... "17-18 yaşındaki gençlerin babalarına o kadar ihtiyaçları olmuyor. Martin de Londra'da geziyor tabii rahatlıkla... Benimkilerse daha sadece 8 ve 10 yaşındalar. Cuma maçlarına birkaç yıl daha ihtiyaçları var"...
***
Aynı günlerde, Türkiye'de gazetelerin manşetlerinde bir fotoğraf... Beşiktaş'a 2-1 yenilen Galatasaraylı futbolcuların idmanından bir kare... Hasan Şaş, Song, Inamoto ve Iliç, belli ki bir şey konuşuyorlar aralarında ve tebessüm ediyorlar birbirlerine... "Tartışılan fotoğraf" yazıyor resmin üzerinde, ve "Derbiyi Galatasaray mı kazandı ki, bu oyuncular böyle gülüyorlar?" anlamında bir şeyler yazıyor haberde...
Demek ki, kaybedilen bir maçın ardından futbolcular idmanda tebessüm edemezler, zinhar gülemezler. Şampiyonlar Ligi şampiyonu olamayan şu Portekizli hocaya da söyleyin, bu kadar başarısızlığın üstüne, bir daha çocuklarıyla top oynamaya kalkmasın. "Martin'in çocukları büyük" bahanelerinin ardına sığınmasın. Gülmek, eğlenmek, çocuklara vakit ayırmak, sadece galip gelen sporculara ve hocalara mahsustur. Nokta...


Ronaldo'nun saçları

Liverpool önünde turu geçemeyen Barcelona'nın durumunu en güzel açıklayan ITV yorumcusu Robbie Earle olmuş: "Ronaldo'nun dünya kupasındaki o berbat saçı gibiler. Çok ileri gidiyorlar ve öyle yaptıklarında da, geride hiçbir şey kalmıyor!".
Allah'tan Messi var da, o, goller atıp formasının altından bir takım mesajlar verebiliyor. Gerçi bu hareketler de kart kapsamına giriyor ya yavaş yavaş...
Eski Beşiktaşlı, yeni Aston Villalı John Carew, Fulham'a attığı golün ardından formasını kafasına geçirdi diye sarı kart gördü ya hakemden. Villa menajeri Martin O'Neill, çok güzel söylemiş maçın ardından: "Carew niye kart gördü anlamadım. Sanıyorum yakında, gol atıp formasını çıkaranları 4 ay içeri atacaklar!"
***
Futbolun en eğlenceli taraflarından birini, gol sevinçlerini de öldürüyorlar ağır ağır... Oysa ben her golden sonra sevince odaklanırım ve orijinal sevinç gösterilerine de büyük saygı duyarım. Bence takımdaki birlikteliğin en güzel göstergesidir, oyuncuların gol sevinçleri için değişik fikirler üretmesi... Bu ülkedeki en güzel gol sevinçlerini de Intertoto'da yarı final oynayan Bursa ile UEFA şampiyonu Galatasaray'ın yaptığını hatırlayın... Mususili, Ercümentli timsah yürüyüşlerini de unutamayız, Hakan Şükür'ün arkadaşlarını yan yana dizip fotoğraf çekiyor gibi yaptığını da...
FIFA, gol sevinçleriyle uğraşmayı bırakıp, daha önemli problemlerine odaklanmalı.. Çünkü futbolda kaybolan eğlenceyi geri getirmek, biraz da sahadakilerin etten kemikten insanlar olduğunu hatırlamaktan geçiyor...

Taksi çağırıyor!

Maçın ilk 15 dakikası içinde farklı mağlup duruma düşmüşlerdi ve teknik direktörleri ne yapacağını şaşırmıştı. Kulübenin önünde cep telefonuna sarılmış ve acele acele bir yerleri arıyordu. Yayıncı kuruluşun spikeri, yanındaki maç yorumcusuna sordu, "Hoca kimi arıyor sence?" diye... Yorumcu da patlattı bombayı: "Galiba, taksi çağırıyor".
Geçtiğimiz hafta hocası maçın on beşinci dakikasında taksi çağıran (!) söz konusu takım, iç saha formasını dış sahada da giyme hakkına sahip dünyadaki tek futbol kulübü! Haftanın sorusu da bu...
Bu takımı biliyorsanız, cevaplarınızı umeleke@milliyet.com.tr'ye bekliyorum. Doğru cevaplayan bir okur dostumuza (Hürriyet'ten sevgili Kanat Atkaya yazınca kıymetini hatırladığım) Andrew Jennings'in "Faul" kitabı hediye...

41 kere maşallah

bundan sorna sizlere spor hakkında yazılar yazıcam. amatörce yapılan işler gazetede dergide internette bulduğum güzel yazıları resimleri paylaşacağım. herkese sevgi saygı

sporla kalın..