Sunday, March 18, 2007

Martin'in çocukları

Martin'in çocukları

9 Mart Cuma günü Şampiyonlar Ligi çeyrek final kuralarına konsantre olmuştu herkes. Özellikle de 3 yılda transfere 500 milyon euro harcayan Chelsea için çok kritikti Atina'daki eşleşmeler... Ligde Manchester'ın 9 puan gerisindeydiler ve Abramovich'in sezon sonunda yüzünü güldürebilecek tek şey, iki yıldır ulaşamadıkları Şampiyonlar Ligi şampiyonluğuydu.
Mourinho da erken kalktı cuma sabahı... Hayır, Atina'ya gitmek ya da kuraları televizyondan izleyip not almak için değil, 8 yaşındaki oğlu Jose Junior ve onun arkadaşlarıyla her cuma günü olduğu gibi evin arka bahçesinde top oynamak için. Mourinho'nun karısı getirdi yine oğlu ve 6 arkadaşını okuldan. Kaleleri taşlardan kurdular ve 4'e 4 ayrıldılar. Küçük Jose, babasına rakip oldu, her hafta olduğu gibi... Büyük Jose de beraberlik için oynadı, her zaman yaptığı gibi... Çünkü hiçbir çocuğun mağlubiyet üzüntüsünü yaşamasını istemiyordu.
Berabere bitti bu maç da... Büyük Jose vedalaştı Küçük Jose'nin arkadaşlarıyla ve sözleşti pazartesi günü okulda onları izlemeye gelmek için... Pazar günü Federasyon Kupası'nda karşılacakları Tottenham'ın koçu Martin Jol'sa, Londra'da sanat galerilerini geziyordu aynı saatlerde... "Martin'in çocukları daha büyük" dedi Jose, onu arayıp bulamayan basın mensuplarına... "17-18 yaşındaki gençlerin babalarına o kadar ihtiyaçları olmuyor. Martin de Londra'da geziyor tabii rahatlıkla... Benimkilerse daha sadece 8 ve 10 yaşındalar. Cuma maçlarına birkaç yıl daha ihtiyaçları var"...
***
Aynı günlerde, Türkiye'de gazetelerin manşetlerinde bir fotoğraf... Beşiktaş'a 2-1 yenilen Galatasaraylı futbolcuların idmanından bir kare... Hasan Şaş, Song, Inamoto ve Iliç, belli ki bir şey konuşuyorlar aralarında ve tebessüm ediyorlar birbirlerine... "Tartışılan fotoğraf" yazıyor resmin üzerinde, ve "Derbiyi Galatasaray mı kazandı ki, bu oyuncular böyle gülüyorlar?" anlamında bir şeyler yazıyor haberde...
Demek ki, kaybedilen bir maçın ardından futbolcular idmanda tebessüm edemezler, zinhar gülemezler. Şampiyonlar Ligi şampiyonu olamayan şu Portekizli hocaya da söyleyin, bu kadar başarısızlığın üstüne, bir daha çocuklarıyla top oynamaya kalkmasın. "Martin'in çocukları büyük" bahanelerinin ardına sığınmasın. Gülmek, eğlenmek, çocuklara vakit ayırmak, sadece galip gelen sporculara ve hocalara mahsustur. Nokta...


Ronaldo'nun saçları

Liverpool önünde turu geçemeyen Barcelona'nın durumunu en güzel açıklayan ITV yorumcusu Robbie Earle olmuş: "Ronaldo'nun dünya kupasındaki o berbat saçı gibiler. Çok ileri gidiyorlar ve öyle yaptıklarında da, geride hiçbir şey kalmıyor!".
Allah'tan Messi var da, o, goller atıp formasının altından bir takım mesajlar verebiliyor. Gerçi bu hareketler de kart kapsamına giriyor ya yavaş yavaş...
Eski Beşiktaşlı, yeni Aston Villalı John Carew, Fulham'a attığı golün ardından formasını kafasına geçirdi diye sarı kart gördü ya hakemden. Villa menajeri Martin O'Neill, çok güzel söylemiş maçın ardından: "Carew niye kart gördü anlamadım. Sanıyorum yakında, gol atıp formasını çıkaranları 4 ay içeri atacaklar!"
***
Futbolun en eğlenceli taraflarından birini, gol sevinçlerini de öldürüyorlar ağır ağır... Oysa ben her golden sonra sevince odaklanırım ve orijinal sevinç gösterilerine de büyük saygı duyarım. Bence takımdaki birlikteliğin en güzel göstergesidir, oyuncuların gol sevinçleri için değişik fikirler üretmesi... Bu ülkedeki en güzel gol sevinçlerini de Intertoto'da yarı final oynayan Bursa ile UEFA şampiyonu Galatasaray'ın yaptığını hatırlayın... Mususili, Ercümentli timsah yürüyüşlerini de unutamayız, Hakan Şükür'ün arkadaşlarını yan yana dizip fotoğraf çekiyor gibi yaptığını da...
FIFA, gol sevinçleriyle uğraşmayı bırakıp, daha önemli problemlerine odaklanmalı.. Çünkü futbolda kaybolan eğlenceyi geri getirmek, biraz da sahadakilerin etten kemikten insanlar olduğunu hatırlamaktan geçiyor...

Taksi çağırıyor!

Maçın ilk 15 dakikası içinde farklı mağlup duruma düşmüşlerdi ve teknik direktörleri ne yapacağını şaşırmıştı. Kulübenin önünde cep telefonuna sarılmış ve acele acele bir yerleri arıyordu. Yayıncı kuruluşun spikeri, yanındaki maç yorumcusuna sordu, "Hoca kimi arıyor sence?" diye... Yorumcu da patlattı bombayı: "Galiba, taksi çağırıyor".
Geçtiğimiz hafta hocası maçın on beşinci dakikasında taksi çağıran (!) söz konusu takım, iç saha formasını dış sahada da giyme hakkına sahip dünyadaki tek futbol kulübü! Haftanın sorusu da bu...
Bu takımı biliyorsanız, cevaplarınızı umeleke@milliyet.com.tr'ye bekliyorum. Doğru cevaplayan bir okur dostumuza (Hürriyet'ten sevgili Kanat Atkaya yazınca kıymetini hatırladığım) Andrew Jennings'in "Faul" kitabı hediye...

No comments: